Orhan Veli'nin Şairin İşi adlı denemelerinin toplandığı kitabı okurken bir yazı dikkatimi çekti. Yazıda sanatçı ,zamanının marjinal olarak tanımlanan Picasso gibi ressamlarının resimlerine bakıp "Hımmm, yok ya anlamıyorum" ya da yine klasik müzik parçalarını dinleyip "Hımmm, yok anlamıyorum" ve hatta dönemin yeni tarz şiirler yazan şairlerini okuyup " Hayır, hayır anlamıyorum" diyen aydınlarını eleştirmiş.
Bu adamların bu eserlerden lezzet alan kişileri hor gören bir biçimde "Bunlardan mı keyif alıyorsunuz, eziksiniz, bunlara sanat diyorsanız yürüyün gidin Allah aşkına" dercesine rol kesmelerine "Evet, gerçekten anlamıyorsunuz" manasında cevap niteliğinde bir yazı yazmış.
Yazı 1947'de kaleme alınmış. Sanatın hemen her alanında devrim sayılabilecek eserlerin verildiği özellikle ülkemizde geleneğin dışına çıkılarak tabuların yıkıldığı yıllar. Bu sanat eserlerine burun kıvıran sözde ya da hakiki aydınların bulunması doğal görünüyor. Ben olaya kendi açımdan bakarak bu hususta bir şeyler söylemek isterim.
Günümüzde durum tam tersine döndü sanki. Yani Orhan Veli'nin şikayet ettiği şahıslar bana kalırsa Orhan Veli'nin "doğru davranışı sergilemesi gereken adamlar" haline geldiler. Picasso'yu beğenmediğini, Mozart'ı dinlemediğini söyleyen birine "Sen ne kadar sığsın, sen ne kadar eziksin" tavrı sergileniyor.
Sanat eserlerinin birey nazarındaki değeri hususundaki fikrim şöyledir: Sanat eseri bireyin anladığı kadar değerlidir bence. Bu anlamda bir standarda ulaşmamız, genelgeçer yargılara erişmemiz mümkün değil. Picasso'nun bir tablosunun Çoban Ahmet Abi gözündeki değeri ile güzel sanatlar bölüm başkanının gözündeki değeri aynı olamaz sanırım. Bu büyük bir sorunsal pek tabii. Asırlardır tartışılan ve "zevkler ve renkler tartışılmaz ki " denerek geçiştirilen bir meseledir.
Kültürlenme sürecini ortalama bir yeterliliğe-ki nedir bu yeterlilik o da tartışılır- tamamlamış herhangi bir insanın Picasso'dan, Mozart'tan, Eluard'tan hoşlanıyor olması bana kalırsa ne o bireyi hakiki aydın, ne de bunları beğenmiyor olması sözde aydın yapar.
Ben resim ve müzik alanında teorik anlamda yetkin olduğuma inanmasam da "Ay'a ilk kez ayak basmış, orayı ilk kez gören bir insanın" saflığına yakın bir tavırla "Hayır anlamıyorum ve hoşlanmıyorum" diyorum. Picasso ve Mozart için böyle diyorum mesela. Bütün resimleri için değil ama o da ilginç. Mozart'ın da bütün parçaları için değil. Bazı kübist eserler gözüme hoş gelip bazı klasik parçalar bana keyif verebiliyor. Ama genelini değerlendirdiğimde hayır estetik hazzımı bunların üzerine kuramazdım diyor beğenmediğimi belirtebiliyorum.
Günümüz şiiri için de aynı şeyleri söylemeliyim. Arada çıkan kimi şiir ya da şairleri-ki münferit örneklerdir- beğensem de 80 sonrası şiirden keyif alamıyorum. Evet "Anlamıyorum, hoşlanmıyorum!"
Orhan Veli yazısında geleneklere, dededen babadan kalanlara bağlı kalmayı ya da bunlardan sıyrılamamayı aydın olmanın engeli olarak belirtmiş fakat ben buna katılmıyorum. Bireyi geçmişinden, geleneklerinden bağımsız düşünmemiz onun hiçbir etkilenmeye müsaade etmeyen bir fanusta büyüdüğünü kabul etmektir.Böyle bir insanın varlığı kabil midir? Bu anlamda birey içinde yaşadığı kültürün kendinde yarattığı estetik değerlere hitap etmeyen sanatsal eserlerden haz alamayabilir ve bu onun ayıbı olmamalıdır. Pek tabii Kanık'a katıldığım bir nokta var : bu eserleri beğenen insanları eziklemenin yanlışlığı o dönem için de bu dönem için de aynıdır.
Düşüncelerimin ileride değişebileceğini belirtmek ve yazıya Orhan Veli'nin güzel bir sözüyle son vermek istiyorum.
Siz de bir şeyler söyleyin, fikrinizi belirtin dilerim!
"İnandığından başka inanılacak şey olmadığına inanan insan tam bir softadır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder