27 Kasım 2012 Salı

İZLEDİM: MUHTEŞEM YÜZYIL - OKUDUM:CARİYE

Gündemdekiler "Muhteşem Yüzyıl" ile bunca haşır neşirken bir şeyler karalamamak olmazdı. Pek çok konuda olduğu gibi sanat alanında ve gündelik eğlencelerde de tabularımız var biliyorsunuz. Özgürlükçü bir yönetimin gösterildiği iddia edilen dönemde dahi aynı tabularla karşı karşıyayız ne acı! 

Meselenin birçok boyutu olmasına rağmen ben birkaç açıdan yaklaşacağım bu "Sülüman mevzusuna". Öncelikle tarihi karakterler ve olaylar günümüzün sinemasına alternatif teşkil eden dizi sektöründe kullanılmalı mı? Cevabım pek tabii "kullanılmalı" olacak. Eğitim işinin içinde biri olarak hem halkın hem de öğrenim görenlerin kafalarında  tarihe ilişkin bir görüntü olmalı değil mi? Eğlenerek öğreniyor insan bunu bir kenara yazın lütfen. Bu tarz diziler sonrası öğrenen kesimin olgu ve olaylara çok daha ilgiyle yaklaştığını, öğrenmenin daha kolay gerçekleştiğini söylemeliyim. Emin olun dizi sonrasında tarih algısı da pek değişmedi zaten. (Hala resmi tarihin gerçeği yansıtmayan soğuk taraflarını görüyoruz!)

Diğer boyut tarihi karakterlerin tarihe uygun yaratılıp yaratılmadığı meselesi. Pek tabii bu noktada tabularımız devreye giriyor. Muhafazakar bakış açısıyla tarihe bakanların asla kabullenemeyeceği sahnelerle dolu "Muhteşem Yüzyıl". Süper kahraman olarak tabulaştırdığımız tarihi karakterlerimizin basit bir insana ait olan öpüşmek,sevişmek,entrika,üzülmek,ağlamak,korkmak gibi duygu ve davranışlara sahip olabilmesi yakışık alan bir durum olarak görülmüyor. Bir başka kesim ise anladığım kadarıyla "bunlar tarihin her döneminde şöyleydi böyleydi daha başkası beklenebilir miydi ki bu yobazlardan" görüşünün temsilciliğine soyunmuş. Anlayacağınız iki uç nokta, olayı her konuda olduğu gibi bambaşka yerlere çekerek suyu bulandırıyor.

Ben objektif kalanlar arasında kendime yer bulmaya çalışanlardanım. Yeterli sayılmasa da tarih bilgim tarihi karakterlerin de insan olduğu gerçeğini kulağıma fısıldıyor. Herhangi bir insandan beklenebilecek her şeyi Kanuni'den, Osman'dan, İskender'den ya da Cengizhan'dan bekleyebiliyorum. Bu anlamda dizilerdeki insani halleri tarihi karakterlere dolayısıyla "ecdad sahipleri"ne hakaret olarak görmüyorum. Keza hayal ürünü vurgusu yapılmış bir yapıtı asla...

Ecdadın karalanması hususu ise çok komik ve ne yazık ki bu çağın meselesi değil. 1950'lerin tartışma konularını andırıyor. Boleyn Kızını izleyen İngiliz, ecdadını sapkın diye sahiplenmekten vazgeçiyor mu ? Keza halka hoş görünmek için Hitler sempatik bir karakter olarak mı çizilmeli ? Cesur Yürek'te William Wallace'a yapılanların anlatılması İngilizlerin dedelerine olan saygılarını ne oranda zedelemiştir? İnsanları ve olayları dönemlerinde değerlendiremediğimiz müddetçe böyle tartışmalar yaşamaya mecburuz sanırım.

Mesele hatırlarsanız dizinin yayına girdiği dönemden itibaren bir hararetleniyor bir yatışıyor. Son dönemdeki tartışmanın da altından çok güzel kokular gelmiyor fikrimce. Suyu daha da bulandırmadan hakkında 20 sayfadan fazla bilgimizin olmadığı Osmanlı haremine ilişkin bir alternatif sunmak isterim:


18.yy Osmanlı Sarayı Harem’inde imkansız bir aşk öyküsü...



Hepsi birbirinden güzel olan cariyelerin arasında aklıyla ve sıradışı kişiliğiyle öne çıkan bir cariye, sultanın yatağına yalnızca bir kez davet edilir, ve ona aşık olur. Yollamayacağı mektuplarına aşkını döker. Sultanın da ondan müthiş etkilendiğini, ancak çocukluğundan tahta çıktığı 50 yaşına kadar hapiste geçirdiği 44 yılın bıraktığı ruhsal bunalımlarla ondan kaçtığını, bu yüzden onu görmezden geldiğini bilmez.


Sultan da, cariye de, öyküsü diğerlerinden farklı olan yakışıklı bir harem ağasının tabloyu değiştireceğini fark etmemektedir...

Harem olgusunda cinselliği; kaçan ile kovalayan rollerini yeni baştan ele alan bu romanda yazar, olaylara hem sanat tarihçisi, hem de kadın olarak, değişik perspektiflerden yaklaşmanın tadını çıkarıyor. Bir yandan da arka planda Topkapı Sarayı Harem’inde yaşam ayrıntılarını, Harem’in içyüzünü, buradaki düzeni, adetleri, eğitimi, törenleri, eğlenceleri, giysileri, mücevherleri, dekorasyonu keyifli bir dille yansıtıyor.

Sultan Abdülhamid’in kadınlarından birine, Ruhşah’a yazdığı bilinen beş ateşli, içten, gerçek mektup romanın başlıca esin kaynağı.

Yazar arşivdeki bu mektuplardaki yakarışların nedenini, oraya kadar nasıl gelindiğini hayal ederek karşılığını kurgulamış, bu olağanüstü duygusal erkeğin karşısına ondan da çılgın, ondan da ateşli ve derinliği olan, zeki ve duygulu bir kadın koymuş.
Ve Harem’de geçen bir aşk masalı anlatmış.

Yazar'ın Resmi Web Adresi: http://www.gulirepoglu.net



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder