24 Kasım 2012 Cumartesi

SİNA AKYOL'A SORDUM

Geçtiğimiz ay "yasakmeyve" dergisinde "Vaad Edilmiş Sayfalar" köşesinin sahibi Sina Akyol'a e-posta yoluyla birkaç soru sordum. Bu sorulara ihtiyaç duydum çünkü yasakmeyve'ye yolladığım hiçbir şiir yayımlanmaya değer bulunmamıştı. Edebiyat dergilerinde yer alan ve salt imgeye yaslanan -imge demeye de bin şahit aratan- şiire tepkiliydim. Şiirde ses unsurunun önemini yitirmesi, sadece anlamıyla okuru yakalayan bir şiir yaratma çabası beni rahatsız etmiştir. Böylesine bir şiir anlayışının egemen olduğu edebiyat dünyasında dergilerin de böyle şiirlere meyilli oluşu beni üzüyordu.  

Her neyse, sorduğum sorulara yanıt geldi bu ay. Yasakmeyve'de yayımlanan sorum ve üstat Sina Akyol'un cevabı şu şekilde.

SORUM ŞÖYLEYDİ:

  • Devrin gerektirdiği ölçütlerde şiir yazmayan sözgelimi Halk şiirinden ya da Divan'dan beslenen bir sanatçının günümüz edebi yayınlarında kendine yer bulma olasılığı nedir? Şiirde müzikalite ve anlam oyunlarını önemseyen, serbest şiiri değil de biçimi ile var olan şiiri arayan şairin o sayfalarda olma olasılığı?

  • Gerçekten çok kafa yorduğum bir başka soru da şu: Bugün yaşasalardı, Orhan Veli, Orhan Seyfi Orhon, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı vb.gibi kimi şekle önem veren kimiyse bütün sanatkarane unsurları şiirden atan  sanatçılar sizce edebiyat dergilerinde eserlerine yer bulabilirler miydi?

Orhan Veli'ye Posta gazetesinin yolu gösterilir, Necip Fazıl'a bırak bu şekilciliği ve heceyi gibi nasihatler edilir miydi? 

Kafamdaki ses devrin post-modernist havasına uygun,bireyci, içe dönük, anlaşılması güç, salt imgelere yaslanan tatsız şiirini tercih etmediğimizde o sayfalarda yer bulamayacağımızı fısıldıyor. 



SİNA AKYOL'UN CEVABI


...Halk şiirinden ya da Divan şiirinden niçin beslenilmesin, beslenilebilir elbette. Ama şu " beslenmek" sözcüğüyle ilgili olarak "bir iyice" düşünmek gerekir. Adı üstünde, Halk ya da Divan şiirinden besleniyorsunuz. Yani güç alıyorsunuz bir bakıma. Peki ne yapmak için? Tipik bir Karacaoğlan koşması ya da tipik bir Baki gazeli yazmak için değil de, başka bir şey yapmak için olsa gerek bu "beslenme"niz. Günümüz şiirinde gerek Halk, gerekse Divan şiirlerinin özünden; sesinden, edasından, daha pek çok şeyinden, kısacası "kültürü"nden yola çıkarak belirli bir "dönüştürümü" gerçekleştiren şairler yok mu? Onların, dergilerde de okumakta olduğumuz şiirleri, "devrin gerektiği ölçütler"in fersah fersah uzağında mı? Biraz da kinayeli bir şekilde, "devrin gerektirdiği ölçütler" denerek, bugün bazı şairlerimizin yapıp ettikleri elbette eleştirilebilir. Ama bu tür eleştirilere konu olan şiirler, bütün bir şiirimizin paydası kılınmamalı. Anlayabildiğim kadarıyla, çok kullanılmakta olan bir ifadeyle, "imge salatası" halinde, ne dediği bir türlü anlaşılamayan, türdeki şiirlere karşısınız. Unutmayalım ki son kırk yılda, alabildiğine gergin, alabildiğine bunalımlı olduğumuz dönemler yaşadık, yaşamaktayız, daha da yaşayacağız.Bu karmaşada her şey yazılır ve sonunda sahibini bulur. Ne yazılıyorsa, her yazılmakta olanın, az ya da çok okuyucusu, mutlaka vardır. Yazılan'ın okuyucusunun az olması, o yazılanın değerini düşürmez. Zaman içinde, onca taş yerli yerine oturur. İkinci Yeni'de de böyle olmamış mıdır? İkinci Yeni'nin çapaklarından arınması için az mı zaman geçmiştir? Ayrıca unutulmamalı, yalnızca ve rastgele üç örnek vermekle yetineceğim, sözgelimi bir süre önce kapanan Heves dergisinde ya da şimdilerde Kitap-lık dergisinde okuduğumuz/okumakta olduğumuz şiirlerin yanı sıra, yine sözgelimi "Şiir'den" dergisinde yayımlanan şiirler bambaşka bahçelerin ürünleri. Diyeceğim şu: Genelleme yapmamak en iyisi

Orhan Veli 1950'de öldü. Son şiir kitabı 1949'da yayımlanmıştı. Orhan Seyfi Orhon 1972'de öldü. Son şiir kitabı 1970'de yayımlandıysa da, özellikle 1930'lardan sonra, zaten şiir okurunun ilgisini çekmeyen bir "eski şair" haline gelmişti. Necip Fazıl Kısakürek 1983'te öldü.Son şiir kitabı, kimi sözlüklerde "Esselam:Mukaddes Hayattan Levhalar" olarak geçse de, 1969'da yayımlanan Şiirlerim adlı eseri son şiir kitabı olarak kabul edilir. Özellikle kenarda duran sivri kişiliğinden ve tabii ki kendi tercihinden dolayı belirli bir kesimin şairi olarak değerlendirildi. Büyük saygı ve kabul gördü. Öyle ki "bir başka dünyanın sesi" olan YKY bütün şiirlerini 2005'te Çile adıyla yayımladı. Cahit Sıtkı Tarancı 1956'da öldü. Son şiir kitabı Sonrası, ölümünde sonra 1957'de yayımlandı. Bu bilgilerden sonra, gelin Orhan Seyfi ile Necip fazıl'ı hariç tutarak belirtelim, öyleyse Orhan Veli ile Cahit Sıtkı'dan söz açacağız demektir, çekip gittiklerinde, o tarihler itibariyle kendilerini kendileri kılan eserlere zaten imzalarnı atmışlardı. Sözgelimi Oktay Rifat, sözgelimi Melih Cevdet Anday da gittiğine göre, Orhan Veli'nin de, Cahit Sıtkı'nın da bugünleri görmeleri imkansızdı diyelim. Öyleyse, gidenin, gittiği tarih itibariyle yaptıklarına bakalım.

Sorularını soran kardeşime ben de bir soru soracağım: Siz Melih Cevdet Anday'ın 1989'da yayımlanan ve sondan bir önceki kitabı olan Güneşte'si ile Oktay Rifat'ın 1987'de yayımlanan son kitabı Koca Bir Yaz'ını okudunuz mu? Demek istediğim şu ki, üçlü çıkışlarını "Garip" ile yapanlardan gerek Melih Cevdet gerekse Rifat, bugünün dergilerinde bırakınız kendilerine " yer bul"mayı, onur duyularak ağırlanırlardı. Yazabildikleri son günlerine kadar da öyle ağırlandılar. Orhan Veli'ye gelince. Kendisini 1950'ye kadar yazdıklarıyla değerlendirilmemiz gerekir. Anday ve Rifat'ın yaşlarına erseydi, elbette tıpkı onlar gibi. Elbette tıpkı onlar kadar değiştirecekti şiirini. Öyleyse,"kimiyse bütün sanatkarane unsurları şiirden atan sanatçılar sizce edebiyat dergilerinde eserlerine yer bulabilirler miydi?" biçiminde bir soru sormak yerine, 1950'nin Rifat ve Anday'ı ile 1987'nin Rifat'ı ve Anday'ı arasındaki farklara bakmak daha olsa gerektir.

Ekleyelim: Bugün'den bakıldığında Orhan Veli şiirleri yetersiz bulunabilir, hatta günlük bir gazetmizin iptidai şiir köşesine de "yakıştırılabilir" (Mektubu yazan arkadaşımız Orhan Veli şiirlerini tabii ki oiptidai köşeye yakıştırmıyor, bunun farkındayım ama " bugünün dergilerinde Orhan Veli şiiri gibi yazanlara yüz verilmiyor" demek de istiyor. Tabii ki verilmeyecek, 2012'de 1950'nin şiiri yazılır mı hiç?) Ne var ki Orhan Veli şiirini bugün'den bakarak "küçümsemek" fevkalade yanlış bir bakış açısıdır. 1950'de aramızdan ayrılan Orhan Veli, hangi zamanda, nasıl bir şiir ortamına karşı yapmıştır müdehalesini, konuya bu bütünsel bakışla yaklaşmazsak, göreceğimiz şeyi yanlış göreceğiz demektir. Canalıcı soru işte tam da burada gelecek: Yanlış, gördüklerimizde mi acep; yoksa onlara yanlış bakmakta olan gözlerimizde mi? (Algımızda mı?)...



Cevap bu şekildeydi işte. Cevaptan tatmin oldum tabii ki ama şunu belirtmeliyim ki hala hiçbir dizesi anlaşılmayan "müzikalite"den yoksun şiirden hoşlanmıyorum. Çağın modası bu diye böyle şiirden keyif almak için kendimi de zorlamayacağım. Kalın sağlıcakla...

2 yorum:

  1. Dergilerde tanıdığınız yoksa, şiirlerinizi eş ahbap dost yönlendirmesi ile gelen öncelikli şiirlerin arasına alınması/düşmesi biraz da şansa bağlı. Bir tanıdık ricası ile giderse ve iyi ise mutlaka yayımlanır. İyi şiirse arada tanıdık yoksa dikkat çekmesi yayına alınması çok zor.

    Cevap çok güzel ama malesef pratikte neler yapıldığına bir miktar şahit oldum geçtiğimiz yıl :(

    YanıtlaSil
  2. Dergilerde eş dost akraba torpili eskilerden beri var olagelen bir durum ancak herhalde günümüzdeki düzeyine hiçbir dönemde ulaşamadı.

    Gerçi tahminim 50'lerde ve öncesinde dergiler günümüzdekinden çok daha fazla önemseniyor ve takip ediliyordu. Günümüzün şartlarında şairi tarafından bile takip edilmiyor edebiyat dergileri. ki bunu bizzat Sina Akyol söylemiştir. Şiire 800 şair şiir gönderiyor tiraj bunun çok altında diyor. Adam şiirini takip etmek için dahi almıyor dergiyi, takip etmiyor.

    Her neyse, edebiyat dergilerinin acemi köşeleri dışında kendimize yer bulmak neredeyse imkansız. İşin ilginç yanı bunca serzenişime rağmen Acemi, Lacivert, Hayal Bilgisi, Sığınak gibi dergilerde şiirlerime yer bulabildim. Buna da şükür :)

    YanıtlaSil