7 Mayıs 2019 Salı

POSTGARİP MONOLOGLAR - TİVİTIRLI ŞİİR

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.

Yazmanın dayanılmaz çağrısı yine kulaklarımda çınlıyor. Edebi dergilerin köşelerinde istediğiniz her an yer bulamıyorsunuz. Rüştü Onur ve M.Tayyip Uslu'nun Varlık'ta şiirleri yayımlanınca nasıl sevindiklerini "Kelebeğin Rüyası" filmini izleyenler hatırlayacaktır. Bu iki genç şair bugün yaşasalardı sanıyorum şiirlerini yayımlatmak için yine dergiyi e-posta yağmuruna tutar, kalan vakitlerinde de düşündüklerini bir blog üzerinden dünyayla paylaşırlardı. 

Postgarip  Monologlar'da amacım edebiyat üzerine paylaşmak istediklerimle; bir şiirin, bir öykünün bir makalenin bana düşündürdüklerini harmanlamak. Ne sıklıkla yazacağıma keyfim ve zaman karar verecek.

Bugünkü yazım tabii ki vazgeçemediğim-ilk göz ağrım- şiir hakkında olacak.

Uzun yıllardır yapmak istediğim işi geçtiğimiz günlerde yaptım: Varlık'a abone oldum. Bu abonelik bana Varlık arşivine de sahip olma imkânı verdi. Ünlü şairlerin dergide yayımlanan ilk şiirlerine ulaşmak, başarıları ya da ölümleri ardından haklarında yazılanları okumak büyük bir keyif. 1933 itibariyle şiirin nasıl evrildiğini sayfa sayfa görebiliyorsunuz. 

Bizzat yaşadığım yıllar olması nedeniyle mi bilemiyorum uzun süredir Varlık'ta beni şaşırtan, keyiflendiren farklı bir tarz ortaya koymuş dedirten şiirlerle karşılaşmıyordum. Postmodernizm etkisiyle söylenmiş ve imgeye boğulmuş; bunların yanında sesini de kaybetmiş şiirlerin o sayfalarda yer almasına gönlüm elvermiyordu. Buradan postmodernist şiire tamamıyla karşı olduğum düşünülmesin. Aksine son yıllarda yazdığım şiirlere baktığımda postmodernizmin şiirlerimdeki etkisi aşikar. 

Her neyse bahsini edeceğim şiire geçeyim. Anıl Cihan'ın şiiri... Şiirin başlığını nasıl aktarmalı bilemiyorum. Bir diyalogla bir başlık oluşturulmuş: "kaptanınız konuşuyor: kötü şakalar hep duygusal anlardan sonra gelir - düşüyoruz"

Bu şiir barındırdığı hiciv öğeleri, imgelerin yerindeliği ve nüktedan dili ile beni sarıverdi. Başlangıç dizesi : "koltuğunu dik - güneşliğini açık konuma getir birazdan uçmayı maharet sayacağız muharrem." olan şiir her sözcük, her durum şiire malzeme olabilir görüşünü destekler nitelikte. Şiir boyunca gündelik siyasete, evrensel değerlere iğneleyici ve nüktedan bir üslupla göndermeler yapıldığını görünüyorsunuz. Beni keyiflendiren tivitırın şiirde kendine yer bulduğunu gördüğüm ilk şiirle de karşılaşmış oluşum.  Şöyle diyor Cihan: "sonra iki ülke birbirine sert cevaplar verebilir tivitırda ültimatomlar ambargolar."

devrin dili şiirde yerini almalı; bir mobil uygulama adının şiirde yerini aldığı gibi. hatta hicvedişin gereği bazen öyle sözcükler ya da deyimler sığdırılamalı ki şiire -dile zorlamayla giren - eleştirilmeyi göze almalı şair:  Stolklamak, favlamak, yargı dağıtmak, bu hayatı yaşıyor olmak...    

Sözün özü postmodernist etki şiirde hicvi, nüktedanlığı, söz oyunlarını engellememeli. Ses uyumu, ölçülü ifadelere ucube muamelesi yapılmamalı. Sözgelimi aynı derginin başka sayfalarında okuyanın dimağında kekremsi, acı bir tat bırakan şiirler de okudum. Tatsız tuzsuz, anlamdan yoksun şiirler. Hepsi de söylediğim arızaları taşıyorlardı.  Bahsini ettiğim arızalı şiirleri okudukça imgenin bunca yüceleştirilmesi acaba anlamı öldürdü de biz mi farkında değiliz diye bir soru belirdi zihnimde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder