Attila İlhan, nâm-ı diğer Kaptan. Varlık'ta ölümünün ertesinde çok kapsamlı bir değerlendirme yazısı yayımlandı. Kasım 2005 sayısındaki bu hacimli yazının başında şair\yazar için şöyle soruyor Hasan Bülent Kahraman: "Attila İlhan'ın ölümüyle birlikte Türkiye'de bir devrin kapandığını söyleyenler oldu. Bu, doğru bir saptama. Gerçekten de bu ölüm, bundan sonrasını bilemeyiz ama, hiç değilse 1950'den bu yana 'son' kitlesel şairin ölümüne tekabül ediyor. Ölümünün ardından oluşan heyecan dalgası, televizyonların gösterdikleri duyarlılık, bir edebiyatçıya toplumsal olarak verilebilecek olanların da sınırını çiziyor. Ayrıca bugüne kadar karşılaşılmış bir şey değil bu 'tepki'. O zaman akla öncelikle başka bir soru geliyor: dışa vuran bu yaklaşım onun şair kimliğine midir, yoksa yazılarıyla çizdiği öteki kimliklerine mi ? Daha somutlaştırarak soracak olursak acaba Attila İlhan'ın düşünür yanı gerçekten de Türkiye'de bu derecede geniş bir ilgi uyandırmış mıydı, Türkiye'de kitleler gerçekten de onunla böylesi bir temas içinde miydi ?
Bu soru Türkiye'deki edebiyata ya da sanata yaklaşımı bunun yanında edebi yaklaşımları da sorgulatır cinsten olmuş. Kendi hesabıma yazının devamında Kahraman'ın verdiği yanıta katıldığımı söyleyebilirim. Kaptan'ın düşünür, eleştirmen, yazar, senarist gibi özelliklerinin ötesinde onu kitlelerle temas ettiren yönü pek tabii şair kimliğiydi. Halbuki onun Türk edebiyatında yaptığı belirlemeleri, sosyolojik ve siyasi tespitleri bugün benim diyen sanatçının yapamadığı aşikar. Hangi... serisinin "Hangi Edebiyat" sayısı Kaptan'ın edebiyat üzerine yaptığı belirlemelerin özeti niteliği taşıyor. Bu yapıtı okuduğumda Türkiye'de hüküm süren edebi yaklaşımları sorguladığımı ve pek çok noktada üstâdın yanında yer aldığımı gördüm.
Attila İlhan'ın özellikle I. ve II. Yeniciler'in şiir anlayışına nasıl tepki geliştirdiğini, bu tepkiyi nasıl temellendirdiğini görünce söylediklerini hemen kabullenmek kolay olmadı. Garip şiirini de İkinci Yeni şiirini de iyi örnekleri vasıtasıyla benimsemiş, sevmiş bir okur olarak söylüyorum tabii bunları. Bu akımlardaki öne çıkan birkaç sanatçıyı kenara koyduğumuzda İlhan'ın Hangi Edebiyat'ta üstüne basa basa söylediği köksüzleşmeyi, sentez oluşturamayışı, ne yazık ki bir ekol olmayı beceremeyişi daha iyi kavrıyorum bugünlerde. Peki insan soruyor neden Attila İlhan'ın savunduğu değerleri içinde barındıran bir edebi anlayış belli bir süre dışında edebiyatımıza hakim olamadı ? Hangi Edebiyat'ta her edebi akım için bu soruların yanıtlarına ulaşmak mümkün dahası cevaplar gerçekten tatmin edici.
Attila İlhan'ı salt şiirleri ya da romanlarıyla değil edebi ve siyasi mülahazalarıyla düşünmenin ufuk açıcı olduğu ortada. Ülke genelinde Orhan Veli, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi duayenler edebi ve siyasi düşüncelerinden azade benimsenmiştir. Kuyruklu Şiir'i okuyup hüzünlenirken, Üvercinka'da şairin aşkına ortak olurken sıradan okur Garip'in devlet politikasının ürünü, İkinci Yeni'nin altmış sonrası konjonktürünün zorlamasıyla doğduğunu düşünmeyecektir tabii.
Hangi Edebiyat son kertede şiir adına bana bunları düşündürdü. Düşündürdüğü daha bir sürü nokta var ki onlar da başka yazıların mayası olsun.
Attila İlhan'ı salt şiirleri ya da romanlarıyla değil edebi ve siyasi mülahazalarıyla düşünmenin ufuk açıcı olduğu ortada. Ülke genelinde Orhan Veli, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi duayenler edebi ve siyasi düşüncelerinden azade benimsenmiştir. Kuyruklu Şiir'i okuyup hüzünlenirken, Üvercinka'da şairin aşkına ortak olurken sıradan okur Garip'in devlet politikasının ürünü, İkinci Yeni'nin altmış sonrası konjonktürünün zorlamasıyla doğduğunu düşünmeyecektir tabii.
Hangi Edebiyat son kertede şiir adına bana bunları düşündürdü. Düşündürdüğü daha bir sürü nokta var ki onlar da başka yazıların mayası olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder