2 Temmuz 2020 Perşembe

VASATİ 40 ÇÖP

Varlık'ın 2020 Temmuz sayısında Yükselen Bir Değer olarak "Vasat" kavramı işlendi. Dosya konusu hakkında pek çok nitelikli yazı vardı. Bunlardan biri de İrem Kargıoğlu'nunki.  'Edebiyat Ortamımıza Gecikmeli Bir Veryansın' başlığıyla kaleme aldığı yazıyı ilgiyle okudum. 
Kargıoğlu güncel Türkçe yazını bundan on yıl kadar önce yakından izlemeye başladığını anlatırken geçen zamanda vasatın nasıl geçer akçe olduğunu, vasat yazar kadar vasat okur'un da bu durumdaki payını, süreli yayınlardaki eş, dost, akrabacılığın ulaştığı boyutları kendi perspektifinden aktarmış. Öyle ki ilk zamanlarda heyecanla sayfalarını karıştırdığı 'ilk' kitapları artık okumadığını bunda güvenilir sayılabilecek yayınevlerinin birbiri ardına bastığı vasat kitapların, bu kitaplara dair dergilerde çıkan tam sayfa reklamların, yazarlarla yapılan baştan savma söyleşilerin payı olduğunu söylemiş. Kargıoğlu, yazının sonlarına doğru kendisini ikileme düşüren - belli ki vasat bulduğu ve güvenilir yayınevleri tarafından reklamları yapılan - yazarların adlarını da belirterek vasatın yüceltilişine veryansın etmiş. Sözü geçen yazarların bazılarına yer verilen bazı eleştiri yazılarını (bloglar üzerinde) kendisine referans belirlemiş.

Yazıda hak verdiğim pek çok nokta var. Adları verilen yazarların nitelikli eserler üretip üretmediği noktasındaysa temkinli yaklaşmak istiyorum. Ne de olsa yazarın ve yazdıklarının niteliğini belirleyebilecek hassas bir teraziye sahip değiliz. Bir yandan düşünüyorum da yazdıkları yaşadığı yıllarda gereken ilgiyi görmemiş Ahmet Hamdi Tanpınar, yazdıklarını yayımlatma konusunda büyük sıkıntılar yaşamış Oğuz Atay gibi örneklerle dolu Türk edebiyatı. Düşünüyorum da elimizde nitelik belirleyebilecek tek turnusol 'zaman'dır.
Pek tabii yazarımız yayın dünyasına açılan pencereden içeriye - bizim olamadığımız yerden- rahatlıkla bakabilecek bir noktada duruyor olmalı ki 'arkadaşçılık'ın ya da nitelik gözetmeksizin yapılabilen yayıncılığın rahatsız edici görüntüsünü okura resmedebiliyor. Ancak bir yandan biliyorum ki Türkçe yazın elitistlikten de az çekmedi. Köşe başları tutulmuş dergiler yıllarca arzu ettiği anlayışı 'nitelikli' diye az yutturmadı.  Demem o ki nitelikli sanatseverin küstürülüp 'vasat okur' un önemli bir pazar haline gelişinde sözüm ona nitelikçi, elistist yayın organlarının payı yok sayılamaz. 

Bugün vasat yayınların allanıp, pullanıp önümüze getiriliyor oluşu beni hiç şaşırtmıyor. Bir tarihi gerçeklik olarak görüyorum bu olanı. Bir yazarın isterse karalamalarını hiçbir bedel ödemeden okurlara bloglar, dijital fanzinler hatta basılı kitaplar vasıtasıyla kolaylıkla ulaştırabildiği bir çağ yaşıyoruz ki belki parasıyla belki eş, dost, akraba kontenjanından yazar olma heveslilerinin güvenilir (!) yayın evleri aracılığıyla yüz binlere ulaşması oldukça anlaşılabilir geliyor bana. Biliyorum ki 'Aman parasını vereyim de  o yayınevinin logosuyla basılsın kitabım' diyen yüzlerce 'nitelikli'(!) yazar adayı bekliyor kapıda. Bu duygularından dolayı insanları suçlamanın bir manası yok! Bataklığı kurutmak için paçaları sıvamalı.  

Belki nitelikli edebiyat ürünleri adına bir şansımız daha vardır kim bilir ? Dijital dönüşümün gümbür gümbür geldiğini hissettiğimiz ortamlarda nitelikli edebi ürünleri klasik yöntemlerle aramak safdillik olacaktır. Okur kalitesinde 'basılı yayına ulaşan ile dijital yayına ulaşan'ın belirleyici olmadığını kabul edip kenara koyarak rahatlıkla diyebiliriz ki bloglar, kişisel sosyal medya araçları vb. sayesinde yayınevlerinin tahakkümüne maruz kalmadan nitelikli ürünleri okuyucuyla buluşturmak artık mümkün. Hatta basılı yayından çok daha fazla okuyucuyla buluşturmak mümkün demek daha doğru olur.  

Ha ama nitelikli ürünü aramak, vasata mecbur kalmamak konusunda samimiysek yaptığımız edebiyattan gelir elde etme konusunu rafa kaldırıp vicdanımızla 'Ben ne istiyorum ?' hesaplaşmasını yapmamız gerekiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder