“Hafızamızın kontrolü elimizde olsaydı, bu
gücü daha çok hatırlamaya mı unutmaya mı kullanırdık merak etmiyor değilim.”
Büyülü
Zamanlar, s.27
Üçlemesinin
ikinci kitabı Giden Yolcu ile 2014’ün ağustosunda tanıştığımız Sıtkı Silah, beni iyiden iyiye bir öykü yazarı olduğuna inandırmış olacak ki geçtiğimiz
günlerde yayımladığı “Büyülü Zamanlar”ın roman olduğuna bir süre inanamadım.
Gerçeği söylemek gerekirse sanatçının üçlemesini bitirmek yerine araya bir
roman sıkıştırabileceğini düşünmemiştim.
Sıtkı Silah,
ilk iki öykü kitabıyla alıştığımız söylemin dışına çıkabilmiş, modern öyküyü
özgün üslubuyla ortaya koymayı başarmış bir yazar. Olay ya da kesit tarzında yazdığı neredeyse
hiçbir öyküsünde kurgu ve ifade anlamında vasatın altına düşmeyen Silah’tan
Büyülü Zamanlar’da da aynı performansı beklediğim ve beklentilerimin karşılandığı doğrudur.
Silah, üstâd diyebileceğimiz yazarların bile tercih ettiği şu riski olmayan ancak artık kabak tadı veren tekdüze anlatımın
ötesine çıkabilmiş genç yazarlarımızdan. Roman türündeki bu ilk yapıt yani Büyülü Zamanlar, yazara: “Öyküde neysem romanda da oyum.” dedirtmiş.
Silah’ın öykülerine âşina olanlar şaşırmayabilir fakat yeni başlayacaklar roman boyunca problemlerine
yanıtlar arayan, bulduğu yanıtları tiye alan, çoğu zaman kendini olumsuzlayan, yazarlık
yeteneğine bir ceza gözüyle bakan, insanların yalnızca iç konuşmalarında
rastlanabilecek absürd soruları ve bu sorulara bulduğu absürd yanıtları okura
sunmaktan çekinmeyen bir yazarla karşılaşacaklar. Öyküyü bölümler halinde, bir
kahramanın ağzından bir de üçüncü ağzın gözünden takip edecekler. Sıtkı Silah’ı
ilk kez okuyacaklar için daha önce öykülerini tanıtırken belirttiğim noktanın
altını yeniden çizmek isterim: Sanatçı her ne kadar sokağın dilini tercih
ediyor olsa da tekrar tekrar okumanızı gerektirecek paragraflara, karakterlerine söylettiği ve kendi hayatınızla karşılaştırıp sorgulamanızı gerektirecek
aforizmalara hazır olun.
Silah’ın
eserlerini “modern” kılan sanıyorum yukarıda belirttiklerim. Sanatçı klasik
anlatım tarzlarının sıkıcı durağanlığına takılı kalıp popüler olanla benzer şeyler üretme
yolunu seçmemiş. Zor ve riskli olanı tercih ederek özgünlüğü aramış.
Romanda,
öykülerinde olduğu gibi ara sözlerin fazlalığı dikkatimi çekti. Ara sözlerin fazla oluşunun edebi anlatımda bir karşılığı
var tabii ki: Daha anlaşılır olmak. Bir
yandan yazdıklarının arasına aforizmalar serpiştiren Silah, bir yandan her şeyi
en ince ayrıntısına kadar göstermeyi arzuluyor. Hem bir giz hem bir apaçık olma isteği…
“Büyülü
Zamanlar” yukarıda da belirttiğim gibi
yazmayı bir ceza, kaçılması gereken bir
mahkumiyet kabul eden adını bilmediğimiz bir karakterin yaşamı ve hatıraları üzerine kurulmuş.
Karakterimiz hem yazarlıktan aldığı keyfi hiçbir şeyden almadığını hem de
yaratmanın manevi ağırlığının altında ezilen herkesin bildiği "keşke yazma ihtiyacıyla doğmasaydım." ikilemini yaşadığını hissettiriyor. O, ayrıntılara çok önem veren
biri. Düşünün ki astronotluğu, uzayın ancak
kahve, salatalık ya da kavun kokması durumunda mantıklı bir iş sayabilecek
kadar ya da taksicilerin bir kapının
açılmasını beklemeden arabayı içeri sürdüğünü bilecek kadar detaycı. Gözlem
yeteneğini sayfalar boyunca konuşturan bir yazar kahramanımız. Perişey'le zoraki açtığı işletmesi
Parti Evi’ni daha öncekilerde olduğu gibi okuma yazma ofisine dönüştürebilecek kadar yazarlığı içselleştirmiş hem de. Bir o kadar da bohem bir
yalnızlık içinde. İnançsızlığına leke sürülmesini istemeyen bir inançsız, hayatının
merkezine koyacak, tapacak kadar sinema ve alkol sever.
Roman boyunca karakterimizin şimdiki haline ve
onun için “büyülü zamanlar” olarak tarif edilen Dostlar Sitesi’ndeki yazlarına
şahit oluyoruz. Karakterimiz çocukluğunu kendi ağzından anlatırken, şimdiki
zaman üçüncü bir şahsın ağzından dillendiriliyor. Bu anlamda çok büyük
beğeniyle okuduğum Buket Uzuner’in “Kumral Ada Mavi Tuna”sıyla benzeştiğini
söyleyebilirim.
Kesit
öykülerinde dahi merak unsurunu ön planda tutabilen Silah, Büyülü Zamanlar’da
da size şimdi ne olacak sorusunu defalarca sordurtacaktır. Özgün üslubunun yanında
becerdiği en iyi işlerden biri meraklandırmak. Karakterimizin Perişey’le-ben
Enis Batur’un şiirlerinden esinlenerek bu ismi bulduğunu düşünüyorum- ilişkisi,
gün içinde yaşadığı esrarengiz olay, tüm bunların çocukluğu ve Dostlar Sitesi’yle
bağlantıları sizlere sürekli sorular sordurtacak. Ve kitabın bir anda sonuna
geldiğinizi üzülerek anlayacaksınız.
Başta da
belirttim ya eserin eleştirebileceğim ilk noktası romanın bir uzun hikaye gibi
kurgulanıp hacimsiz kılınması. Meraklanan okur için olay örgüsü yani kurgu ile
tatmin bir yere kadardır. Okur karakterlerin daha derin analizlerine ihtiyaç
duyar. Bu da daha yoğun tasvirler ve karakterlerin derin analizleriyle mümkün
olabilir. Ben sanatçının sonraki romanlarında özgün üslubuna ve kurgu
becerisine bu derin analiz özelliğini de ekleyeceğini düşünüyor ve kült eserler
verebileceğine inanıyorum.
Büyülü
Zamanlar, kitaplığınızda olması gereken bir roman değil de belki modern bir novella bence.
Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan yapıtı tüm
kitapevlerinden temin edebilirsiniz. Bir yazın emekçisinin doğuşuna şahitlik
etmek isteyen herkesin edinmesini tavsiye ederim.