29 Nisan 2013 Pazartesi

OKUDUM:YALNIZLIK DÖRT BİN PERDE






Öyle yalnızım ki
Hapşırsam bir "çok yaşa" diyenim yok.
Saçlarım sakallarım birbirine vuslat
Bir devin su kanalından geçiyormuş hasret.
Dizeleriyle başlıyor "Yalnızlık Dört Bin Perde". Daha girizgâh bölümünden bize sanki oldukça "lirik" bir ifade biçimiyle karşı karşıya kalacağımızı işaret ediyor şair.
“Az yazıyorum, evet. Her kitabımın yayın tarihi arasında ortalama 7.5 yıl var. Hemen her saat şiir düşündüğüm şiirle iç içe yaşadığım halde, herkesten az yazmışım.” diye Tuğrul Tanyol’un bir sorusuna cevap veren Cemal Süreya, Günaçgün’ün öykündüğünü hiçbir yerde gizlemediği belki de en önemli şairdir. Şiirleri hakkında yorumlar yapmaya geçmeden önce şu nokta üzerinde durmalıyız: “Yalnızlık Dört Bin Perde” ilk eserini veren pek çok şairin ilk şiir kitabına göre oldukça hacimli bir eserdir.
Günaçgün’ün göğsüne taktığı apoletin "müzik icra eden adam" oluşu, okurda popüler kültüre hizmet edecek bir safsatalar, reklam kokulu sözler kitabı beklentisi yaratsa da, kitabı bitirdiğinizde, kulağınızda Türk edebiyatının vasatı aşabilmiş pek çok şiirine nazaran çok daha iyi dizeler kalıyor. "Yalnızlık Dört Bin Perde" bu anlamda belki de bir önyargının yıkılmasına vesile oluyor.
Yalnızlık Dört Bin Perde 15 bölümden oluşmakta ; şair çeşitli dönemlerde yazdığı şiirleri 15 başlık altında toplamış. İlk başlık, kitabın da adı olan Yalnızlık Dört Bin Perde. Şiirlerin bölüm başlıklarına uygun seçildiği gözden kaçmıyor. Şiirlere geçmeden önce kısa bir önsöz karşılıyor sizleri. Bir tür mensur şiir kaleme almış Günaçgün bu bölümde. Önsöz bir ithaf yazısını andırıyor "ve Cemal Süreya'ya..." diyerek sonlanıyor.
Önsözden yola çıkarak şairin edebiyatımızdaki "İkinci Yeni" akımından çokça etkilenmiş olduğunu kolayca söyleyebiliriz ki gerçeküstücülüğün insanı hayal dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkaran pek çok izi var Yaşar Günaçgün’ün şiirlerinde. Buna rağmen onun şiirini tam anlamıyla İkinci Yeni’nin devamı olarak almak yanlış olacaktır. Postmodernizm’den de derin izler taşıyan şiirlerin yakın geçmişin bir ferdi tarafından yazıldığı unutulmamalıdır.
Sabit bir nokta senfoni
Tek nota artık uyumam
Balina geçişi ve ay tamam.
Yazının başında da belirttiğim üzere şiirlerinin çoğuna hakim olan lirizm pek tabii kendisini "aşk" tem'iyle ortaya koyuyor. Günaçgün'de "aşk" duygusunu pek çok şiirde "yalnızlık" ve "özlem" ile harmanlanmış olarak buluyorsunuz. Aşkı tanımladığı bir şiirinde: "En önce bahardır aşk \Almayayım belki sonra ama \ Aralarda bir biraz kahırdır aşk \ Akla karşı alınmış bir tavırdır aşk \ Ağırdır aşk” diyen şair adeta bir aşkın safhalarını sunarak okurunu düşündürüyor. Bu düşündürme işini çok şiirinde yineleyen şairin bu yönüyle Cemal Süraya ve Ece Ayhan’dan etkilendiği açıktır.

Nükte onun şiirleri için vazgeçilmez bir unsur. Bunu kitabın hemen her bölümünde görmeniz mümkün. Şair, şiirlerinde mizahi unsurları kullanarak lirizmin doruklarında gezdirdiği okuru gülümsetebiliyor. Şiirleri her dem içiniz burkularak değil, kendi dünyanızdan da kolaylıkla izler bulup gülerek takip ediyorsunuz. Bu yönüyle şairin Postmodernizm’in katı bireyselciliğine takılı kalmadığını fark ediyoruz
Ay parçası gibi kız dediler
Hayır dedim dolunay bütünü
Şişmandı
Benim için de bir dize yazar mısın dediğine
Sanırım pişmandı.
Şiirlerinde herhangi bir nazım biçimini bilinçlice kullanmayan şair “İkinci Yeniciler”in gelenekten yararlandığını düşündüğümüzde, serbest nazmı tercih etmiş, İkinci Yeni’nin anlamı ön plana çıkaran dizelerine nazaran şiirde ses unsuruna önem vermiştir. Şairin müzisyen kimliğinin şiirlerindeki müthiş müzikalitede pay sahibi olduğu aşikardır.
Sen bir bir
Ben bir bir bile değilizdir
Birbirimiz olmadığımız zamanlarda
Hani
Senin yarını sen bensiz
Benim yarımı ben sensiz tamamlayamam ya
Şimdi ortada bir abaküs sorunu var
Sen bir sensen bir boncuk sağa
Ben bir ben bir boncuk daha
Sen artı ben yani biz
İki değil de
Bir oluyoruz sağda
Yukarıdaki dizelerde de gördüğümüz gibi şair dize içi ve sonu uyaklar, ses tekrarları yani aliterasyon ve asonanslarla öncelikle okurun kulağına hitap etmeyi amaçlıyor. Yukarıda da belirttiğim gibi şairin müzisyen kimliği dizelerin oluşturan sözcüklerin bir şarkı ahengiyle yan yana gelmesine vesile olmuştur. Bu durum Günaçgün’ün şiirlerinde salt vokabüler yapının sağlam olduğu; anlamınsa geride kaldığı şeklinde kesinlikle yorumlanmamalı. Şair ses unsurunu estetik kaygılarla ön plana çıkarmasına rağmen birkaç şiiri dışında anlamsal bakımdan hiç de sınıfta kalmamıştır.
Dün gece bir örümcekti
Tükürsem görünecekti
Bir şey vardı gecede geceyle unuttuğum
Dayardım alnımı lavabolara rahatlardı çocukluğum
Şiirlerinin genelinde benzetme ve istiarelerin çokluğu dikkat çekmektedir. Yalnızlık Dört Bin Perde imge bakımından zengin şiirlerle doludur. İmgelerin özgün oluşu şair adına bir artı oluştursa da şairi devir şartlarından bağımsız değerlendirmemeli, Postmodernizm’in bireyi yalnızlaştırdığı yazın dünyasında şairi bu unsurlara göre konumlandırmalıyız. Yalnız Dört Bin Perde bu anlamda anlaşılması güç pek çok imge de barındırmaktadır.
I
Çocuktum
Bir oyunda kandırmıştım
Horozlu saatimin akrep yelkovanını
Tam on sekizim sabahı
Beni erkenden uyandıracaktı
Sözünü tutmadı saat
Saat on sekizi çalmadı
Şimdi yaşım kaç geçiyor
Çocuk kaldım adamakıllı
II
Olivia’yı sevdim bir on sekizimde
Şimdi bütün on sekizlerim gözümün önünde
Hepsi hepsi bi tane
Yalnızlık Dört Bin Perde Ağustos 2003’te Epsilon Yayınlarınca yayımlanmış ancak ne yazık ki günümüzde baskısı tükenmiştir. Sanatçının kısa bir süre sonra yepyeni şiirlerle okurunun karşısına çıkacağı bilinmektedir. (farklı bir yayın evi ile yayımlanacaktır)
Günaçgün, hiçbir zaman adını büyük şairler arasında telaffuz etmese de şiirlerinin Türk edebiyatında yer edeceği, gelecek kuşaklarca söylenegeleceği, yapıtlarının günden güne şiire azalan ilgiyi artıracağı ortadadır. Bu anlamda Günaçgün ve benzeri şairleri önemsiyor, çalışmalarının desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.;Günaçgün’ün tabiriyle Attila İlham yani Attila ilhan gibi Türk edebiyatının belki de en büyük şairlerinden biri dahi kendi şiirleri hakkında Dr. Yakup Çelik ‘in akademik çalışma yapıp Şubat Yolcusu kitabını çıkarmasına çok şaşırdığını düşündüğümüzde müzisyen şairler hakkında bir doktora çalışması bu cevherlerin parlamasına vesile olacaktır.
Günaçgün’le bitirelim keyifli okumalar:
Benimki aşk değil
Alçaktan uçan sevdalı bir güvercinim ben
Unutulmamak için
*** Yazıdaki eskiz çalışması www.yasaronline.net adresinden alınmıştır ve Yaşar Günaçgün'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder