Ataç’a öykündüğümü bilin de
isterseniz sonrasında “Bu ne samimiyet ey muharrir bozuntusu?” ; “Ne bu böyle
selamlar sabahlar ?” diye yadırgayın beni.
Selam ey kârî, bu da Mehmet Âkifvâri olsun!
Madem samimiyetten ve onsuzluktan
yani yapmacıklıklardan bahsedeceğim,
samimi olmalıyım değil mi? Evet samimice
itiraf etmeliyim ki bunları yazmak üstâd Ataç’ın bir denemesini okuduktan sonra
aklıma düştü. Sadece üstâd bir şeyler
düşünüyor değil ya samimiyet üzerine, bizim de yarım yamalak olsa bile birkaç
sözümüz var elbet.
Samimiyet denince nedense aklıma yapmacık
hareketleri olan, etrafına “Samimiyim ben portresi çizen insanlar” geliyor.
Samimiyeti yapmacıklıkla özdeşleştirmemin, bu güzel davranışa böyle olumsuz
yaklaşmamın elbette bilinçaltımda uyuyan sebepleri olmalı.
Konu samimiyet olunca insanları
üçe ayırıyorum: Samimi olanlar, samimi olmayı başaramayanlar ve samimi taklidi yapanlar. Samimi insanlar
iyi niyetlerini insana dair güzel hareketlerle süsleyebilen ideal insanlar
benim gözümde. Samimi olamayanlar özlerinde iyi ama bunu davranışa
dökemeyenler. Ustalıkla samimi taklidi yapabilen grupsa belki de insan
hayatının en tehlikelileri. Hiçbir insanın doğuştan kötü olamayacağına inanan
ben, böyle insanlarla karşılaştığımda bu insanların neler yaşayıp da o hale geldiklerini düşünüyor, nasıl usta bir oyuncu gibi taklit yapabildiklerine
hayret ediyorum. Bütün bunları
düşünürken insanın kendine toz konduramayan, hayatı çevresindeki insanlardan ibaret
sayan ve
genelde empati özürlü bir varlık olduğu gerçeğini aklımdan bir an bile çıkarmıyorum.
Evet sevgili okur, kendime insan
sarrafı yakıştırmasını yaparsam yalan söylemiş olurum. İnsanlar hakkında her
normal insan kadar fikir üretebiliyorum.
Sözgelimi alıngan bir insanın alıngan olduğunu anlamam acı bir tecrübe
sonucu ve çok sonra gerçekleşebiliyor. Kıskanç bir insanın varlığını yıllar
sonra öğrenebiliyorum. Bu ve buna benzer örneklere rağmen söylemeliyim
ki yapmacık bir insanı çok kısa sayılabilecek bir süre içerisinde
algılayabiliyorum. Sevimli görünmek için atılmış bir bakış, bir cana yakınmış
gibi sergilenen davranış, ağızdan birbiri ardına kolayca dökülen sevgi
sözcükleri ve pek tabii yazıyla asla anlatılamayacak insanın altıncı hissini
harekete geçiren envai çeşit jest ve mimik.
Biliyorum ki benim gibi tespitler
yapanlar oldukça çok aranızda ki onlar
bahsi geçen insanların çıkarları uğruna giremeyecekleri rol olmadığını gayet iyi bilirler. Hal hatır sorulmamış birkaç ayın
ardından ucunda çıkar hesaplarının döndüğü besbelli bir buluşma çağrısını
tiksinerek kabul etmek zorunda kalanlardan bahsediyorum yahu. Evet siz, benim
gibi tespitler yapabilen okurlarım! Bazen siz değil misiniz en iyi repliklerle
süslenmiş ve sinema perdesine yansıtılsa göz yaşartacak bir yardım çağrısına “evet”
demekten başka seçeneği kalmayanlar ? Bu evetin ardından yine ketenpereye
getirildiğinizi, kullanıldığınızı hissedip hırs küpüne dönenler ? Buradan da şu
sonuç çıkıyor değil mi ? Yapmacık davranışları olan insanları tespit edebilmek
yalnızca kullanıldığınız hissini anlamlandırabilmede “ilk” aşamadır. Böyle bir
insanı tespit ettiğinizde yalnızca ileride o yapmacıklığın kurbanı
olabileceğinizin olasılığını bilebilirsiniz. Bu tespit yeteneğiniz ne yazık ki
bir daha kullanılmayacağınız anlamına da gelmez. Bu insanlara “hayır” diyebilmek ancak ve
ancak yeni bir yazının konusu olabilir.
Kalın sağlıcakla!
Ne acıdır ki onlarla bir arada yaşamak zorundasınız. Size bu dünyadan olmadığınızı hissettiren ve soluk alırken yüreğinizi daraltan ve sizi hayat yorgununa çeviren bu insanlarla. Yüreğinizdeki o ateş olmasa sizi de bir çırpıda aralarına çekerler. Ancak o ateş diren der her gece, yastığınıza kafanızı yasladığınızda. Ve o ses:"Diren çevrendeki yüzsüzlüklere karşı diren ve sen vicdanına ses ver.Senin gibi olanlar için, bu dünyadaki insan olma onurunu yaşatman ve bu dünyadaki amacına ulaşman için diren." der. İç ses önemlidir arkadaş. Kulaklarını iç seslerine tıkayanlardan Allah uzak tutsun. İnsanları tanımaya çalışmak çabası çok güzeldir;işte o vakit insan, insan olur. Sorgulamadan o samimiyetsizliğin rüzgârına kapılmaktan kötüsü yoktur. İç sesin daim olsun...
YanıtlaSilNe güzel yazmışsınız hocam. Ellerinize sağlık. O iç ses hiçbirimizin yüreğinden silinmez umarım. Başka yazılarda görüşmek üzere :)
YanıtlaSil