Birkaç hafta önce İstanbul'da Cihangir'i gezme fikri kafamızda oluşup da bölgenin önemli uğrak noktalarını listelerken "Masumiyet Müzesi" ismiyle karşılaştık. Orhan Pamuk'un 2008'de yayımladığı aynı isimli romanıyla bir ilişkisi olduğunu bildiğimiz müzenin mahiyeti hakkında bilgi sahibi değildik ki bir mahalleli, bir de eskiciye danıştıktan sonra Çukurcuma'da bir çıkmazın sonunda bulduğumuz bu cumbalı, sevimli yapıyı sesli rehber eşliğinde dolaştık. Romanın başkarakterlerinden Kemal Bey'in yıllar içinde biriktirdiği, ya da koleksiyonerlerden edinip hatıralarının birer işareti olarak sunduğu eşyaların sergilendiği bu 4 katlı yapıyı her görselin önünde dakikalarca durarak keyifle dolaştık. (İçeri girmek için 15 TL ödedik, ancak kitabı edinmişseniz 527. sayfadaki bileti kullanarak müzeyi bedava dolaşabilirsiniz.)
Kitabı müzenin satış mağazasından edindim ve hemen okumaya başladım. Müzeyi önceden dolaşmanın kitabın sonunu öğrenmek gibi bir yan etkisi olduğunu kitabı bitirdiğimde anladım keza müzeyi dolaştığımda gördüğüm son birkaç objenin kitabın sonuna dair olduğunu iyi ki anlayamamışım. Anlayacağınız kitabı okuduktan sonra müzeyi gezmek daha mantıklı ancak okumadan önce müzeyi gezmenin de pek çok şeyi kafanızda canlandırmanız açısından avantajları olduğunu söylemeliyim.
Bu girizgahın ardından kitaba ilişkin ilk belirlemem, kitabın Orhan Pamuk'un postmodernist tarzın sınırlarında gezinmediği "rahat okunabilir" romanlarından biri olduğudur. Kitapta yine virgül ve bağlaçlarla birbirine bağlanan ve hiç bitmeyeceğini sandığınız Pamuk cümlelerine hazır olun. Buna rağmen bu durumun kitabın akıcılığını artıran bir unsur olduğunu da unutmamak gerek. Kitabın numaralandırılmış bölümler halinde tanzim edildiğini bildireyim ki roman boyunca numaralandırılmış kısımlara gelip nefes almaktan hoşnut olan okurlara muştu olsun.
Romanda 70'li yılların Nişantaşı ve çevresinde hayatlarını sürdüren burjuva sınıfının yaşamlarına dair ipuçlarını, bu sosyal sınıfın bir üyesi olup 30'lu yaşlarını yaşayan Kemal'in aile dostlarının kızı Füsun'a (19) duyduğu derin aşkı bulabileceksiniz. Tek kelimeyle derin bir aşk tasviri var bu romanda. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ne kadar denemediği bir tür okuyacağınız. Başarılı bir "psikolojik roman". Bu ilk denemenin oldukça başarılı olduğunu ve bir kitap-müze projesi olarak edebiyat dünyamızda müstesna bir yere sahip olacağını düşünüyorum. Kitap boyunca kendi sınıfından biriyle nişanlanıp üniversiteye hazırlanan genç bir tezgahtarın aşkına tutulan Kemal'in iç dünyasına bir yolculuğa çıkacaksınız. Sosyetenin dedikodu mekanizmasının nasıl işlediğini anlayacak, Kemal'in günden güne içinden çıktığı zümreden nasıl soyutlandığını anlayacaksınız. Hatıraları eşyalarla, kokularla, fotoğraflarla zihin duvarlarına iliştirmeyi seven insanlardansanız Kemal'i anlayacak, çoğu zaman onun bütün çelişkilerine hak verecek ve onun sıkıntılarına çareler arayacaksınız. Roman boyunca 70'li ve 80'li yıllarda toplumun henüz dış dünyaya açılmamış olmasına rağmen kendine has tabularına, çekincelerine tüm bunların ayrım gözetmeksizin toplumun her sınıfında mevcut olduğuna dair ifadeler bulacaksınız. Masumiyet Müzesi o yılların burjuva ve orta sınıf panoramasını gözlerinizin önüne serecek.
Romanı okurken kusurlu bulduğum kurgusal ve anlatımsal yanları bir kenara not etmiştim. Ancak romanın ortalarına doğru yaşanan bu sıkıntıları Pamuk, romanın sonunda bilinçli bir şekilde avantaja çevirdi ve adeta okur tarafından kurgusal bir kusur olarak düşünüleceğini bildiği bu kısımlara açıklama getirmeyi bildi. Bu noktalardan bahsetmeyi kitabı okuyacak okura haksızlık olarak gördüğüm için tercih etmiyorum.
Sözün özü kimine göre hastalıklı, kimine göre deruni diye tabir edilebilecek bir aşk hikayesini duygunun failinden dinlemek bunun üstüne dinlediklerinizi, naif, sade, sıcak bir müzede somutlaştırma deneyimini yaşamak için Masumiyet Müzesi'ni okumalı ve yakın zamanda Çukurcuma'da Keskin'lerin evine uğramalısınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder